24 Şubat 2011 Perşembe

Kartal Rumeli Mübadilleri Kültür ve Dayanışma Derneği

         Küçüklüğüm boyunca anneannemin uzak başka bir memleketten geldiğini dinledim, onların hikayelerini gözlerimde canlandırdım. Yaşadığın, alıştığın yerlerden, memleketinden ayrılmak ne kadar zor bir durumdur onu anlamaya çalıştım. Yaklaşık 5 sene öncesi teyzemlerin Yunanistan'a anneannemin memleketine gitmeleri, bizi farklı bir dünyaya çekmiş oldu. Oturduğumuz Kartal ilçesinde bulunan diğer Yunanistan göçmeni, yani mübadil tanıdıkların bulunmasıyla güzel bir fikir ortaya çıktı ve 2006 senesinde Kartal Rumeli Mübadilleri Kültür ve Dayanışma Derneği kuruldu. Bir sürü aşamalar geçilip bugüne bir çok faaliyete imza atan, bir sürü insanı bir araya getiren, tanıştıran çok sıcak bir birliktelik oldu. Derneğimiz sayesinde tanımadığımız yakınlarımızla görüşmeye, birlikte birçok güzelliklere ortak olmaya başladık.
      Derneğimiz birçok kere Yunanistan'a Selanik ve Kavala'ya geziler düzenledi. Birçok mübadil kişi annesinin babasının doğduğu yerleri görme fırsatı yakaladı. Bende 2007 yılında katıldığım gezi sayesinde kendime bir sürü bilgi, bir sürü güzel duygu katmış oldum. Selanik'te Atatürk'ümüzün doğduğu evi görüp tarifi imkansız duyguları yaşadım. Şarkılarda duyduğum Drama'da anneannemin doğduğu evi görme şansını yakaladım.
      Derneğimizde sıksık biraraya gelip çalışmalarını sürdüren Bayanlar Koromuz birçok konser vererek dinleyicilerle buluştular. Huzur evlerine, Kimsesiz Çocuklar vakıflarına koromuz misafir olup güzel dakilar yaşattılar. Tek Rumeli televizyonuna iki kere konuk olup şarkılarını icra ettiler. Birkaç gün sonra ise Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezinde bir halk konseri verecekler. Koroda bulunan iki teyzem ve diğer teyzelerimi çok başarılı bulup, dinlemekten çok zevk alıyorum.
    Derneğimiz her sene 28-29 Ekim tarihlerinde fener alayı yaparak Cumhuriyet bayramımızı kutluyor, 8 Mart günleri koromuzla birlikte yemekli bir eğlence hazırlıyor. Ramazan aylarında hayır işleri yapıyor.
    Kartal Rumeli Mübadilleri Derneğinin güzel işlere imza atması, güzel yerlere ulaşması beni çok mutlu ediyor, bu oluşumun içinde bulunmaktan çok büyük bir gurur duyuyorum. Umarım uzun yıllar boyunca diğer mübadillerle yakınlaşıp biraraya gelme fırsatımız olur..



 

http://www.kartal-rumelimubadilleri.org/

23 Şubat 2011 Çarşamba

Mehmet Yaşin hayranıyım..

Cnn Türk kanalının 'Yol Üstü Lezzet Durakları' programı, izlemekten en çok zevk aldığım, izlerken acıktığım, damak çatlatan lezzetleri görüp imrendiğim bir program. Sevgili Mehmet Yaşin kitaplarına, gazete yazılarına, programına hayran olduğum bir kişi. Özellikle Uzakname kitabı hem lezzetler, hem de gezi konusunda çok bilgilendirici bir kitap. Gittiği ülkeleri kendi ağzından okumak, o an ki duygularına ortak olabilmek çok keyifli. Kitaptan bir çok not alıp kendime yeni rotalar ekledim. Fakat tabi ki bu gezginliği, ben hobi olarak yaptığım için istediğim her şeyi hemen gerçekleştiremiyorum. Ama kitaptan okuduğum Viyana'da şinitzel yemek, Prag'da Kafka ve Mozart'ın peşine düşmek en yakın zamanda gerçekleştirmek istediğim hayaller.
Ülkemizin güzel ilçelerini, güzel lezzetlerini bizimle buluşturan sevgili Mehmet Yaşin'in programını izlemek benim gibi kilo problemi olan kişiler için belki zulüm olsa da, ben her an hayatın keyfini çıkarmak ve günlerimizi olabildiğince güzel geçirmek mantığıyla yaşadığım için programı kaçırmamaya çalışıyorum. Bütün  gezginlerin, lezzet ve seyahat tutkunu insanların eminim ki idolleri, onlar gibi olmak istedikleri kişiler vardır. Benim için Mehmet Yaşin bu konuda tek hayran olduğum kişidir. Programından ve kitaplarından bilgiler edinmeye, notlar almaya, onları gerçekleştirmeye çalışacağım. Sevgili Mehmet Yaşin iyi ki bu yolu seçmişsin kendine, iyi ki bizlere ışık tutuyorsun, iyi ki varsın..

Şehirleri çözmek..

Her geziye hazırlanırken, internetten epey bir araştırma yaparım. Gideceğim yerlerin sokaklarını Google maps'ten incelerim, gerekli gördüğüm dökümanları çıkarırım. Metro haritalarını incelerim. Gittiğim şehrin turizm bürosundan metro ve sokak haritalarını alırım elime ve şehri keşfetmeye çıkarım. Bazen kaybolurum ama bu kaybolmalar benim için çok zevklidir. Çünkü genellikle bu kaybolmalar ile güzel sürprizler yaşarım. Çok hoş yerel lezzetler, ilgimi çeken, kitaplarda bulunmayan dükkanlar bulabilirim. Bir keresinde Paris'te çok hoş bir fırın bulmuştum, beyaz çikolatalı ve portakallı çöreğinin tadına doyamamıştım. Tekrar gittiğimde bu dükkanı bulmuştum ve o çörekten tekrar yemiştim. Le Grenier a Pain isimli bu patisserie Sacre Coeur kilisesinin bulunduğu Montmartre civarında bulunuyor.







Bazen de haritalardan güzel yerel lezzetlerin olduğu restoranları ararım. Sokak adını bulmak, numarasını bulmak çok keyifli olur benim için. Ucunda ne olacağı belli olmayan bir sürpriz gibi hissederim. Bir keresinde Roma'da öyle bir restoran arıyorduk arkadaşımla, restoranın numarasını ararken sokak bitti, ama aşağı inen merdivenler gördük, köşede bizim restoran sanki bize göz kırpıyordu. Turistlerin çok fazla akın etmediği, o ülkenin insanlarıyla bir arada yemek yemek benim için her zaman çok zevkli olmuştur. Roma'da ki bu restoranda böyleydi, eski bir futbolcunun işlettiği bu restoranda yemek yerken kendimi bir İtalyan filminin içinde hissetmiştim. Burada daha önce yemediğim kadar leziz ravioli yemiştim. Trattoria Lilli isimli bu restoranı kesinlikle İtalyan lezzetleri için önerebilirim. İtalya'da menüler çok kısa oluyor, çünkü restoranlar genellikle iyi yaptıkları, uzmanlaştıkları yemekleri sunuyorlar. Birkaç çeşit pasta ve birkaç çeşit pizza oluyor menülerde ve hepsi birbirinden leziz oluyor.


Böyle güzel anılar oluşturmak, şehirleri çözmeye çalışmak hep çok keyiflidir benim için. Tabi ki gönlüm daha çok gezebilmek, daha çok anı elde edebilmek istiyor. Devamlı bir gezgin olabilmek belki seneler sonra bana da nasip olur..

15 Şubat 2011 Salı

Keyifli bir haftasonunun ardından..

Cuma günü olmasını iple çekeriz biz çalışanlar, benim gibi planlı programlı olmayı seven biri mutlaka hafta sonu için keyifli planlar yapmış olur. Ben bazen olayları akışına bırakır günüme ufak sürprizlerin katılmasını zevkle izlerim. Bu cumartesi sabahı arkadaşımla erkenden yollara çıkıp uzun zamandır gitmek istediğim Body Worlds sergisine gittik, kesinlikle çok etkileyici bir sergi olmuş. Allah'ımızın bizi nasıl özenle, nasıl mükemmel bir şekilde yarattığını bir kez de gözlerimizle görmüş olduk. Gönüllü kişiler tarafından vücutlarının bağışlanmasıyla insan anatomisini izleme fırsatı bulduk. Hem çok bilgilendirici, hem de etkileyici bir sergi olmuş. Bütün kemiklerimiz, organlarımız, kaslarımız, damarlarımız gözlerimizin önündeydi. Karaköy Antrepo' da bulunan bu sergiye herkesin gidip gözleriyle ne kadar muhteşem varlıklar olduğumuzu görmesini tavsiye ederim.

Karaköy'e gidip önünden geçtiğimiz Karaköy Güllüoğlu Baklavacısına girmemezlik edemedik, günümüzün sürprizi de bu olmuş oldu. Baklavalardan özellikle çikolatalı baklava benim favorim oldu.
Günün ilerleyen saatlerinde başka sevdiğim bir arkadaşımın da aramıza katılmasıyla Beyoğlu'nda bulunan Pera Müzesi'ne gittik. Frida Kahlo ve Diego Rivera resim sergisi ve Çarlık Rusya'sından Sahneler resim sergisini gezdik. Özellikle Frida Kahlo'nun yaptığı otoportreler çok ilgimi çekti. Fırtınalı bir hayat yaşayan Frida çok değişik açılardan çok ilginç resimler çizmiş. Hastalıkla, acıyla bir hayat geçirdiği halde eşi Diego'ya ve resim çizmeye olan sevgisi hiç bitmemiş. Farklı imajı ve marjinal kişiliği ile Frida'yı biraz daha yakından tanıdığımı hissettim bu sergide.

Çarlık Rusyası resimlerinde ise 1800'lü yılların savaşan, yorgun, fakir Rusya dan kareler görmek mümkündü.

Sergideki resimleri dikkatle izlemek, arkadaşlarımla kahve eşliğinde keyifli sohbetler etmek, sonrasında St.Antuan kilisesine girip kendimizce dua etmek ne kadar yorulduğumuzu fark etmemizi sağladı. Aramıza katılan diğer arkadaşlarımla İstiklal caddesi üzerindeki daha önce gitmediğimiz bir restorana oturduk. İstiklal caddesinde Tünel tarafında olan Ada cafe&kitap aslında vazgeçilmez mekanlarımdandır, her zaman çok keyifli olan ortamda hep güzel müzikler dinleme fırsatımız olur. Ama bu sefer Ada'dan birkaç adım uzaklıktaki Mek-Med isimli restoranda yemeğimizi yedik. Leziz güzel yemeklerinin yanında güler yüzlü personeliyle bende iyi bir izlenim yarattı. Combo fajitası ise damağımda güzel tatlar bıraktı.

İstiklal caddesinin Cumartesi akşamı geleneksel kalabalığı arasına karışıp, yeni günün kollarına bıraktık kendimizi. Ertesi günü sevdiklerimle geçirip bu sefer Eminönü semtinin kalabalığına karıştık, sokakları gezip kokusuna dayanamadığımız balık ekmekle ödüllendirip kendimizi güç topladık. Her pazar akşamı nedense hüzünlendiğim gibi yine hafif bir hüzün ile eve doğru yolumu tuttum. Hep gezmek, hep sevdiklerimle olmak. Hayatın keyfini çıkarmak gerekli diye düşünmeden edemedim..

11 Şubat 2011 Cuma

Düşlerin en güzeli Paris'te günler..

Küçüklüğümden beri sebebini bilmediğim bir Paris hayranlığım olmuştu, Paris'e gitmek, bu şehrin havasını solumak, Eiffel kulesini gözlerimle görebilmek en büyük tutkularımdan birisiydi. Kısmet olup gittiğimde noel zamanına denk gelen soğuk bir kış zamanıydı. Bulunduğum kısa zamanda olabildiğince şehri gezip sokaklarında bulundum, ama Paris kesinlikle güzel bir havada sokaklarında yaşanarak gezilecek bir şehirdi. Havanın güzelleşmesini bekleyip tekrar soluğu Paris'te aldım. Bu sefer doyasıya sokaklarında gezdim, havanın kararmak bilmemesi de çok işime yaradı. Minimum süreyle uyuyarak kendimi hep Paris sokaklarına bıraktım. Paris'te her şeyi yaşamak mümkün, en lüks restoranlar, en lüks kafeler ve mağazalar burada, benim için gezmesi çok keyifli olan olağanüstü ressamların tablolarının olduğu müzeler burada, eski tarihlerden kalma kiliseler, Sen nehri üzerindeki harika köprüler.. Kısacası hayal ettiğimden çok fazlasını verdi bana Paris, aklımın bir köşesini orada bıraktım diyebilirim.

Gittiğim yerlerini saymaya çalışırsam tabi ki ilk akla gelen yer Lourve müzesi oluyor, her gezi öncesi internetten araştırma yaparak gittiğim için (iyi bir gezginin yapması gerektiği gibi) müzenin açılış saatinde kapısında olup görmek istediğim eserlerin yerlerini belirleyip ona göre hareket ediyorum. Tabi ki görmeyi en çok istediğim eser Mona Lisa'yı müzeye daha gitmeden yerini ezberlediğim için kolayca buluyorum. Tarifi anlatılmaz duygularla müzeyi gezip kendimi o duygularla yine sokaklara bırakıyorum.




Lourve müzesinden çıkıp nehir boyunca Cite adasına yürüyüş yapıyorum. Nehir üzerinde yapılan ilk köprü olan Pont Neuf köprüsünden adaya geçerken IV. Henri heykelinin yanından aşağı doğru kıvranıp square du Vert-Galant'da tam nehrin ortasıda oturup bir soluklanmak çok keyif veriyor.




Nehir üzerinde iki adacık olan Cite ve Saint Louis Paris'in ilk var olduğu zamanlardan beri ayaktalar. En ünlü kiliseleri Note Dame ve Sainte-Chapelle Cite adası üzerinde bulunuyor. Bu adalarda çok şık küçük dükkanlar bulunuyor. Her zevke hitap eden küçük fırınlar, dondurmacılar, şapka, aksesuar satan dükkanlar. Buralarda gezerken elinde olmadan kendini kaybediyor insan. Buradan ayrılıp yakınlardaki Luxemburg bahçeleri alanına bırakıyoruz kendimizi. Sorbonne üniversitesinin yakınlarında olan bu park, son derece büyük içerisinde göller, çeşmeler, koşu parkurları, oyun alanları bulunuyor. Öğrenci grupları, çocuk gezdiren anneler, kitaplarını okuyan yaşlılar, öğlen tatilini değerlendiren çalışanlar, kısacası her kesimden insanın huzur bulup dinlendiği yemyeşil bir mekan.




Büyüleyici şehir Paris'te geçirdiğim mutluluk dolu günleri başka yazılarda da paylaşacağım.

Amstel nehrinden Amsterdam..


Amstel nehrinin şehrin birçok yerinden geçmesiyle kanal ve köprülerle bezenmiş Amsterdam şehrinde iki ayrı mevsimde bulundum. Yazları çok sıcak olmayan şehir, kışın dondurucu bir soğuya teslim oluyor. Oldukça temiz ve düzenli şehir her türlü özgürlüğü bünyesinde barındırıyor. Eşcinsel evlilikler, belli bir miktara kadar uyuşturucu maddeler bulundurmak ve içmek bu ülkede serbest. Bütün bunlardan dolayıdır ki son derece naif ve anlayışlı bir halkı var Amsterdam'ın. 2008 yılında bir milli maçımızı kazandığımızda Amsterdam sokaklarında onların da destekleriyle sevincimizi kutlamıştık doyasıya..

Şehre ilk gittiğimde ne kadar düz olduğunu şaşkınlıkla izlemiştim. Dağları bıraktım hiçbir tepe bile görmek mümkün değil. Bu nedenden dolayıdır ki şehirde oldukça fazla bisiklet kullanan bulunuyor. Genç, yaşlı, çocuk çoğu kişi; işine, okuluna giderken bisikleti tercih ediyor. Bisiklet yolları her yer de mevcut, öyle ki bisiklet yolunda yayaya çarpan bisikletli değil de yaya suçlanıyor. Nehirde hem botlarda yaşayanlar, hem çevreyi gezdirenler, hem taksi dolmuşlar, kuğular geziyor. Oldukça hareketli nehir hayatı var.





Kanal hayatı dışında Amsterdam kesinlikle bir müze şehri. O kadar çok müze var ki hepsini gezmek imkansız. Ben gittiğim zamanlarda sevdiğim müzelere vakit ayırmaya çalıştım hep, meşhur Mademe tussauds mumya müzesi, Rembrandt'ın eşsiz eserleriyle dolu Rijks müzesi, Van Gogh müzesi gittiğim müzelerden bir kaçı.
Şehirde kalabalıktan sıkılıp güzel yaz günlerinde kafa dinlemek için en güzel mekan ise Vondel park. Yeşillikler arasında ufak göllerle dolu parkın sakin sessiz havası huzur verici.

Hayatımda yaptığım çılgınlıklardan biri olarak da space cake diye bilinen keklerden yememdi. Bol kahkaha, eğlence, çılgınlık, özgürlük.. unutulmaz zamanlar..
 



Şehir merkezinin dışında da gezilip görülecek çok yer var. Kraliyet bölgesi Deen Haag, porselenleriyle meşhur Delf bölgesi ve bir sürü değişik yapıdaki evleriyle Rotterdam görülmeye değer yerler.

Midilli adası rüyası

Anneannemin Selanik'ten nüfus mübadelesi sonucu gelmesiyle Yunanistan sınırlarına hep bir merakım olmuştur. Selanik, Drama, Kavala gezdikten sonra karşıma çıkan Midilli adası fırsatını değerlendirmek için çok heyecana kapıldım. Ayrıca bu gezinin bana çok güzel bir dostluk kazandırması, inşallah hayatımız boyunca süreceğimiz bir dostluğa adım atmamızda Midilli rüyasını unutulmaz kıldı benim için. Gezi öncesinde birçok şey paylaştığımız sevgili arkadaşım Semra Selim 2009 Eylül ayından beri hayatımda önemli yerini koruyor. Birlikte hayatın keyfini çıkarmak için birçok aktivitelere katılıyoruz.




Midilli adası tahmin ettiğimden de büyüktü, limanın bir ucundan Molivos bölgesine gitmemiz saatlerimizi aldı, ama başından sonuna çok keyifli zamanlar geçirdik Midilli'de. Ada olmasından dolayı yemekler genellikle deniz mahsulleriydi özellikle ahtapot restoranların vazgeçilmezleri arasında yer alıyor, restoran önlerinde kuruması için asılan ahtapotlarda değişik görüntüler oluşturuyor.
 


Aslında Yunanlılar ile yakın bir mutfağımız var menülerde caciki, sucuki, sarma ve baklava görmek mümkün. Eski tarihlerden beri tek memleket ve sonrada komşu olmamızdan kaynaklanan bu yakın mutfaklardan dolayı yemek konusunda çok yabancılık çekmedik. Mutfaklarında bolca deniz mahsulü kullanılıyor. Bizde bol bol kalamar, karides, ahtapot ve deniz tarağı yiyoruz. Sofraların vazgeçilmesi ise üzerinde koca bir dilim Feta peyniri bulunan Greek Salad. Saganaki peynirinin ızgarada pişirilmesi ise benim favorim oluyor.




Bizim kültürümüzde pek bulunmayan sert kahveleri Frape en sevdiğim içeceklerden. Yazın bol buzlu kahve hemen hemen herkesin elinde bulunuyor.


 

Her yanında huzurlu deniz manzaraları bulunan, sakin koyları, güler yüzlü cana yakın insanları bulunan, zeytin kokulu, gece eğlencelerine doyulmayan Midilli adasından ayrılmak zor olsa da, inşallah bir daha geliriz sözleriyle adadan ayrılıyoruz.






10 Şubat 2011 Perşembe

İtalya'da lezzetli yemekler..

İtalya'da genellikle Türklerin damak tadına yakın lezzetli yiyecekler bulmak mümkün. Makarna ki onların tabiriyle Pasta, her türlü değişik soslarla değişik türleriyle her restorantın ana menüsünde bulunuyor. Bir de meşhur olan pizzaları var tabiki, çok lezizler. Bunların dışında geleneksel yemekleride saymakla bitmez. Yine birçok sosla yapılan gnocchi benim en favorilerimden.
Parmesanlı ve pesto soslu olanları yediğim ve en beğendiklerimden.













Hele bu yemekleri sevdiğim arkadaşlarımla güzel bir akşamda, açık havada yemekten inanılmaz zevk alırım. Sevenler için hafif bir şarapla birlikte, güzel havanında çarpmasıyla, hafif bir çakırkeyif olup, sohbetler, kahkahalar arasında dünyada bulunmayı en sevdiğim kent olan Roma'da böyle güzel zamanlar yaşamak ömre bedel olur.

Bu karede Roma'nın Trastevere bölgesinde çok hoş bir restoranda, çok sevdiğim arkadaşım Billy ile akşam keyfi yapıyoruz.


La Dolce Vita Roma..

Roma'da kesinlikle tatlı bir hayat yaşanıyor. Koşturmacanın olmadığı, insanların mutlu, güler yüzle size davrandığı, hoş bir havada gittiğiniz vakit çok büyük bir keyif alacağınız ortamlar bulunuyor. Gezip görme konusunda meşhur yerleri olduğu gibi bence her köşe başı ayrı bir güzellikte. Genellikle her meydanda bir çeşme, bir heykel etrafında oturan sohbet eden insanlar, gitar çalan gençler görmek mümkün.
Tabi ki en büyük çeşmelerinden ve en ünlüsü olan Fontana Trevi, bizlerin bildiği adıyla Aşk Çeşmesi Roma'nın en meşhur yerlerinin başında geliyor. Her zaman etrafında yığınla insan olan, bu kadar küçük bir meydanda nasıl bu kadar büyük bir çeşme yapılmış diye her zaman düşündüğüm yapı, bütün görkemiyle ayakta duruyor. Önünde turistler çeşmeye sol omuzlarından bir daha gelme umuduyla para atıyorlar, gelin damat pozlar veriyorlar hatta evlenme tekliflerine mekan oluyor bu ünlü çeşme. Gece görüntüsü ayrı bir güzel, gündüz ayrı bir güzel..




Bir diğer kalabalık mekan ise İspanyol merdivenleri diye bildiğimiz Piazza di Spagna .Güneşlenen ler, kitap, dergi okuyanlar. Gezmekten yorulup soluklanan turistler. Burada hep grupların arasında hoş konuşmalar, gençlerin eğlenceli kahkahaları, müzik tınıları duymak mümkündür.



Diğer önemli mekanlar arasında Collesıum;



Tüm renkli görüntüleri, insanların portrelerini yapan ressamları, muazzam çeşmeleri ile Navona Meydanı..





 


ve en önemli ve en uğrak mekanı olan Vatikan şehrini sayabiliriz. Vatikan'da San Pietro kilisesi büyük haşmetiyle dimdik ayakta duruyor. İçerisinde ayinleri dinlemek, muhteşem mimarisini incelerken dalıp gitmek, kubbeye çıkıp meydanın görüntüsüne hayran kalmamak elde değil.




En büyük keyfim seyahat ve yemek

Hayattaki en büyük tutkum, zevkim seyahat etmek, yeni kültürler tanımak. Her yeni ülke, şehir bana çok şey katıyor. Çok mutlu, heyecanlı ve çok keyifli oluyorum. Seyahate çıkmadan önce, gideceğim şehirle ilgili bulabildiğim bütün kitapları, blogları okuyorum, haritalarını inceliyorum. Gitmek istediğim yerler hakkında bilgiler topluyorum. Orada kalacağım zamana göre, gideceğim yerleri belirliyorum. Özellikle müze gezmeyi çok seviyorum. Ülkelerin tarihleri, kültürleri, sanatları hakkında çok bilgi verici oluyorlar. Gideceğim müzelerin açık olduğu günleri, saatleri, varsa ücretsiz giriş zamanları hepsini önceden araştırıp öğreniyorum. Seyahat etmek kadar seyahati planlamak da benim için çok keyifli oluyor. O kadar araştırdığım, fotoğraflarda gördüğüm, haritalardan sokaklarında gezdiğim yerleri bulup görmek çok keyifli. Tabi ki gezmek her zaman maddi açıdan mümkün değil. Para kazanıp, biriktirip seyahat için harcamaya çalışıyorum. Ayrıca, başka zevklerim olan, değişik kültürlerin yemekleri, sergileri, tanıtımları kaçırmamaya çalıştığım şeyler oluyor.
 
Bu blog da yavaş yavaş gezdiğim yerleri, kültürleri ve değişik lezzetleri tanıtmaya çalışacağım.