11 Şubat 2011 Cuma

Düşlerin en güzeli Paris'te günler..

Küçüklüğümden beri sebebini bilmediğim bir Paris hayranlığım olmuştu, Paris'e gitmek, bu şehrin havasını solumak, Eiffel kulesini gözlerimle görebilmek en büyük tutkularımdan birisiydi. Kısmet olup gittiğimde noel zamanına denk gelen soğuk bir kış zamanıydı. Bulunduğum kısa zamanda olabildiğince şehri gezip sokaklarında bulundum, ama Paris kesinlikle güzel bir havada sokaklarında yaşanarak gezilecek bir şehirdi. Havanın güzelleşmesini bekleyip tekrar soluğu Paris'te aldım. Bu sefer doyasıya sokaklarında gezdim, havanın kararmak bilmemesi de çok işime yaradı. Minimum süreyle uyuyarak kendimi hep Paris sokaklarına bıraktım. Paris'te her şeyi yaşamak mümkün, en lüks restoranlar, en lüks kafeler ve mağazalar burada, benim için gezmesi çok keyifli olan olağanüstü ressamların tablolarının olduğu müzeler burada, eski tarihlerden kalma kiliseler, Sen nehri üzerindeki harika köprüler.. Kısacası hayal ettiğimden çok fazlasını verdi bana Paris, aklımın bir köşesini orada bıraktım diyebilirim.

Gittiğim yerlerini saymaya çalışırsam tabi ki ilk akla gelen yer Lourve müzesi oluyor, her gezi öncesi internetten araştırma yaparak gittiğim için (iyi bir gezginin yapması gerektiği gibi) müzenin açılış saatinde kapısında olup görmek istediğim eserlerin yerlerini belirleyip ona göre hareket ediyorum. Tabi ki görmeyi en çok istediğim eser Mona Lisa'yı müzeye daha gitmeden yerini ezberlediğim için kolayca buluyorum. Tarifi anlatılmaz duygularla müzeyi gezip kendimi o duygularla yine sokaklara bırakıyorum.




Lourve müzesinden çıkıp nehir boyunca Cite adasına yürüyüş yapıyorum. Nehir üzerinde yapılan ilk köprü olan Pont Neuf köprüsünden adaya geçerken IV. Henri heykelinin yanından aşağı doğru kıvranıp square du Vert-Galant'da tam nehrin ortasıda oturup bir soluklanmak çok keyif veriyor.




Nehir üzerinde iki adacık olan Cite ve Saint Louis Paris'in ilk var olduğu zamanlardan beri ayaktalar. En ünlü kiliseleri Note Dame ve Sainte-Chapelle Cite adası üzerinde bulunuyor. Bu adalarda çok şık küçük dükkanlar bulunuyor. Her zevke hitap eden küçük fırınlar, dondurmacılar, şapka, aksesuar satan dükkanlar. Buralarda gezerken elinde olmadan kendini kaybediyor insan. Buradan ayrılıp yakınlardaki Luxemburg bahçeleri alanına bırakıyoruz kendimizi. Sorbonne üniversitesinin yakınlarında olan bu park, son derece büyük içerisinde göller, çeşmeler, koşu parkurları, oyun alanları bulunuyor. Öğrenci grupları, çocuk gezdiren anneler, kitaplarını okuyan yaşlılar, öğlen tatilini değerlendiren çalışanlar, kısacası her kesimden insanın huzur bulup dinlendiği yemyeşil bir mekan.




Büyüleyici şehir Paris'te geçirdiğim mutluluk dolu günleri başka yazılarda da paylaşacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder